16 Haziran 2009 Salı

TCK KADIN PLATFORMU BASIN AÇIKLAMASI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’nin hem aile içi şiddeti, hem de kadına karşı ayrımcılığı önlemekte son derece yetersiz kaldığı ve bu nedenle ceza aldığı kararın bu konularda Türkiye aleyhine verilecek son karar olması için:

Tüm yetkilileri, siyasi partileri, tüm hükümet dışı kuruluşları, kamuoyunu ve tüm basın kuruluşlarını Türkiye’de NİHAYET fiili kadın erkek eşitliğinin sağlanması için acilen gerekli, son derece elzem olan siyasi iradenin gösterilmesi; tüm gerekli önlemlerin ve mekanizmaların planlanması ve hayata geçirilmesi ve bunun için hükümete gerekli çağrıların yapılması için GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ!

Biz yıllardır söylüyorduk, sonunda AİHM de söyledi:

Türkiye’de yıllardır
• kadına yönelik şiddetin cezasız kaldığı,
• bu suçu işleyenlerin neredeyse dokunulmazlık altında olduğu,
• şiddet mağdurlarının korunması konusunda devletin ve yetkililerin kayıtsız kaldığı,
• Türkiye′de kadına karşı ayrımcı pasif yasal sistemin kadına karşı şiddeti besleyici bir ortam oluşturduğu
AİHM kararı ile de ortaya kondu.

Avrupa Konseyi üyesi 47 ülke için emsal niteliğinde olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin oybirliği ile aldığı karar şunları söylüyor:

• Uluslararası hukuk prensibi “gereken özen” sorumluluğu (due diligence) nedeniyle, şikayet olsun ya da olmasın, tüm kadınları şiddetten korumak; bu konudaki suçluları yasal kovuşturma ve cezalandırılmasını sağlamak; şiddet mağduru kadınlara gerekli her türlü yardımı (psikojik, hukuki, tıbbi, vs.) ve mağduriyetlerini giderecek önlemleri ve maddi ve manevi tazminatları sağlamak DEVLETİN ASLİ GÖREVİDİR!

• Türkiye’de gerçekleştirilen tüm yasal reformlar, kadın-erkek eşitliğinin gerçekleşmesinde yetersiz kalmıştır. Türkiye’de siyasi irade, fiilen kadın erkek eşitliğini sağlamak konusunda isteksiz, kararsız ve duyarsız bir görünüm sergilemektedir. Bu da, yasalardaki olumlu düzenlemelerin uygulamaya geçmesini geciktirmekte, konuyla ilgili düzenlemelerin çoğu kez kamu görevlilerinin keyfi uygulamalarına bırakılmasına neden olmaktadır.

Hükümeti acilen yapılan yasal düzenlemelerin uygulamasının geliştirilmesi için çaba harcamaya, hakların hayata geçmesi için gerekli önlemleri almaya, kadınların yaşamın her alanında eşit bireyler olmasını sağlamak için eksik düzenlemeleri tamamlamaya ve bu konuda gerekli kaynakları seferber etmeye çağırıyoruz!

14 Haziran 2009 Pazar

Kadın iş hayatının neresinde?

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı son "hane halkı iş gücü" anketine göre Türkiye'de çalışma çağındaki (15 yaş ve üstü) kadın nüfus 24,822,000 kişiden oluşuyor. Bu toplamda işgücü içerisinde sayılan rakam ise 6,240,000. Yine bu kitle içerisinden istihdam edilen nüfus 5,650,000 civarında. Burada DİE'nin "işgücü durumu" başlığı altında yer verdiği kesimleri belirtmekte yarar var. İşgücü durumu tanımlaması, aktif bir biçimde iş arayan adayları kapsıyor.

Ayrıca çalışan annelerin çocuklarını bırakabilecekleri kreşlerin de hangi şartlar altında işyerlerinde açılacağı İş Kanunu'nda belirtilmemiş durumda. Dolayısıyla söz konusu sorunlarla karşılaşan işverenin veya insan kaynakları yöneticisinin çocuk bakımı ve diğer aile yükümlülükleri altındaki kadın çalışanlarına dostça birtakım çözüm önerilerinde bulunmaları oldukça önemli. Dünyada bu tür sorunlara getirilen çözümler arasında iş paylaşımı, yarı zamanlı çalışma, evden çalışma ve esnek çalışma süreleri sayılabiliyor.

Ev kadınları, öğrenciler, mevsimlik işçiler, son 3 aydır iş aramayanlar vb. isimlerle değerlendirilen gruplar bu kapsama alınmıyor.

Aynı ankete göre çalışma çağındaki erkek nüfus 24,420,000, işgücü kapsamında sayılanlar 17,000,000; istihdam edilenler 15,160,000 dolaylarında. Erkek ve kadın nüfusunun bu kadar yakın olmasına rağmen ortalama olarak erkeklerin 3/4'ünün aktif olarak çalışma hayatında olduğu ülkemizde bu oran kadınlarda 1/4'e düşüyor. Aradaki bu açık fark kuşkusuz kadınların kimi zaman kendi tercihleri, kimi zaman da sosyal şartlar nedeniyle çalışma hayatına katılmayı düşünmemelerinden ve aktif bir biçimde aramamalarından kaynaklanıyor.

"Kadın meslekleri"

Çalışan kadınlarınsa çoğunlukla belirli meslek alanlarına veya pozisyonlara sıkışmış oldukları görülüyor. Satış - pazarlama, halkla ilişkiler, yönetici asistanlığı ve hizmet sektörü, yoğunlukla kadınların istihdam edildiği meslek kolları. Ancak bu sektörlerde bile kadınların yönetici olamadıkları çeşitli pozisyonlar tüm dünyada ve ülkemizde kadınların çoğunlukla yerleştirildiği iş alanları olarak karşımıza çıkıyor. Elbette insan verimli çalışabiliyorsa ve işi kendini tatmin ediyorsa hangi işte çalıştığının bir önemi yok. Ancak bir insanın ufkunu cinsiyeti nedeniyle sınırlı tutması da anlamsız. Uygar bir toplumda kadınlar bu konuda gereken desteği evlerinde ailelerinden, okullarında öğretmenlerinden, işyerlerinde de işverenlerinden almalı. İşverenlerin bu noktada kadın çalışanlarını daha yüksek maaşlı pozisyonlara yönlendirmesi, onların kendilerini motive etmelerini ve eğitime daha fazla önem vermelerini de beraberinde getiriyor.

İş hayatında kadın nelerle karşılaşıyor?


Ortaya konan verilere rağmen ülkemizde kadınların eğitim seviyelerinde istenilen kadar olmasa da bir artış olduğu ve buna paralel olarak işgücüne katılan kadın sayısının da artmakta olduğu bir gerçek. Dolayısıyla işverenlerin ve insan kaynakları uzmanlarının kadınların işyerlerinde yaşadığı sorunlara daha fazla eğilmesi gerekiyor.

Bu sorunların en önemlilerinden biri, bir kadının daha çok sorumluluk gerektiren bir pozisyona gelmesiyle ortaya çıkabiliyor. Çünkü bir kadının yeni bir pozisyonda çalışmaya başlaması evde üstlendiği görevlerden, çocuk bakımından vazgeçmesi veya vazgeçebilmesi anlamına gelmiyor. Her ne kadar bir bilim yasası niteliğinde olmasa da, bu olgunun kadın çalışanın performansını etkileme olasılığı oldukça yüksek. İş Kanunu'nda öngörülen doğum öncesi ve sonrasındaki ücretli ve ücretsiz izin hakları, doğum zamanları dışında da aile görevleri devam eden kadınlar için kuşkusuz yetersiz kalıyor.

Ücret ve yükselme

Başarılı bir kadının, daha üst bir pozisyona yerleştirilebilmesinin, kendisiyle aynı seviyedeki bir erkekten daha yüksek performans göstermesine bağlı olduğunu gösteren olaylarla ne yazık ki karşılaşıyoruz. Son yıllarda kadın üst düzey yöneticilerinin sayısı ancak bu pozisyonlar arasında bir kadının getirildiği mevki çoğunlukla, idari işler, sosyal hizmetler gibi firma için ikinci derecede önem taşıyor.

Diğer bir sorun ise, günümüzde kadınların çalıştıkları yerlerde aynı seviyede bulundukları erkeklerden hala daha az maaş alabiliyor olması. Bir kurumda yöneticilik yapan insanların maaşları belirlerken eşitlik ilkesine dayanarak hareket etmesi gerektiğini belirtmek bile belki de gereksiz. Ücret dağıtımındaki eşitsizlik kurumun bünyesindeki çalışanlar arasında negatif bir hava da yaratabiliyor. Ücretlendirmede nesnel bir sistemin oturtulması her kurum açısından doğruya giden yolun taşlarını oluşturuyor.

Değişimi yakalamak

Kadınların toplumda birçok alanda ikinci planda kalmaları elbette yalnız çağımızın sorunu değil; dünya üzerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin üzerinden bir yüzyıl bile geçmedi ve hala bu hakkın verilmediği ülkeler var. Ancak gerek küçülen ve her şeyin hızlandığı dünyanın yükünü artık sadece erkek cinsinin kaldıramayacak oluşu, gerek kadınların da bu tabloya karşı memnuniyetsizliklerini dile getiriyor olması, statükoyu bozacağa benziyor. Kaldı ki yeryüzünde kadınlara bu hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri olarak diğer birçok ülkeden bu konuda önde olmamız gerekiyor. Bundan ötürü iş dünyasının tepesinde yer alan firma yöneticilerinin kadınlara yönelik önyargılarını bir kenara bırakmaları, çalışanları arasında cinsiyet farkı gözetmemeleri, ücret, atama ve işyeri yönetimine dair diğer konularda eşitlik ilkesinden sapmamaları iyi bir başlangıca işaret edecektir.